14 Aralık 2023 Perşembe

Beyaz Yakaya Bulaşan Ergen Tanesi

    Evet sevgili okur; yine garip bir darlanma sürecinin içindeyim ve içimdekileri ufaktan dışarı atma ihtiyacı duymaya başladım. Hadi gel biraz sohbet edelim...
    Şimdi; öncelikle biliyorsun sevgili okur ben uzuuuun bir süre çalışma hayatına evden dahil oldum. Bu süreç büyük oranda beni insanlardan uzaklaştırdı. Dahası, aslında beni insanlardan oldukça soğuttu. En yakın arkadaşım dışında kimseyle doğru düzgün bir bağ kuramadım desem yeridir. Ha bu halimden rahatsız mıyım dersen; öyle çok da rahatsız olduğumu söyleyemem. Hani; iletişim kurduğum ve bu konularda konuşabildiğim üç beş kişi " Ya Gabriel; olur mu öyle şey? Biraz arkadaş edin, çevren olsun, insanlarla daha çok zaman geçir." deseler de, ben baya " Emeeeen" diyip geçtim. Çünkü insanlardan cidden sıkıldım sevgili okur. Yani hayatla mücadele etmek yeterince yorucu bir şey değilmiş gibi, bir de insanların egolarıyla mücadele etmek beni gerçekten çok yordu. O yüzden de uzun bir zamandır hayatıma yeni insanlar almak için özel bir çaba içine girmedim. 
    Ta kiii... Geçen senenin sonunda çalıştığım yer, " Pandemiden dolayı işlerimiz çok kötü gidiyor; şirket tarihimizde ilk defa işçi çıkarmak zorundayız. Bu yüzden de işe giren son 3 kişiyi işten çıkarıyoruz." diyip 8 senelik çalışanları olan beni işten atana kadar.
    Normal olarak; para kazanma ihtiyacı günümüzde asla yok olmayan bir olgu olduğundan mütevellit ( tabii anası babası zengin bir 'şanslı sevgi çocuğu' değilseniz...), benim de iş arama sürecim başlamış oldu. Öncelik olarak; kıdem tazminatımın beni götürdüğü yere kadar direnmek suretiyle, daha benim keyfime ve zevklerime uygun iş olanaklarına odaklandım; yayın açtım, üç boyutlu tasarım yapmayı öğrenmeye başladım, bir kaç başarısız kitap yazma girişimim bile oldu ( Çok üstünde durmadım aslında, ondan ötürü başarısız girişimlerdi... Öz eleştirimi seveyim...).
     Tabii bu sürede elimdeki para ister istemez suyunu çekti. Ve artık o asla tekrar içinde bulunmak istemediğim sosyal yakınlaşma gerektiren iş kurumlarından bazılarına başvuru yapma zamanım gelip çatmıştı. Yayınlardan tanıştığım bir arkadaşım; " Ya şu firmada müdür arıyorlarmış bi başvursana? Şartları falan neymiş bir sor bakalım." dedi. Ben de ( açıkcası pek de umudum olmadan) başvuruda bulundum. 
    Şimdi sevgili okur, bu firmanın hangisi olduğunu söyleme şansım yok; biliyorsun. Ama ucundan bucağından ipucu vermem gerekirse; baya büyük bir fast-food zincirinin bir şubesi bu başvurduğum yer. Ve yıllaaaar yıllar önce orada çalışmışlığım oldu. ( Gerçi; 100 kişiye sorsak, gençliklerinde en az bir kere orada ve ya bir benzerinde çalışmış bi 70 80 kişi çıkar aralarından...) Şimdi kendi çalıştığım dönemleri düşününce, bana sundukları pozisyon gayet işime gelecek bir pozisyondu aslında. Çünkü benim zamanımda, bahsettikleri pozisyonun iş yükü çok da fazla değildi; en azından fiziksel olarak. Ama ben psikolojik tarafını hiç düşünmemiştim...
    Şöyle ki sevgili okur, beni görüşmeye çağırdılar; görüşme olumlu geçti. Kendimce dedim ki; ' O kadar zamandır insanlardan uzak kaldın; belki yeniden sosyalleşmenin zamanı gelmiştir...' Yaklaşık 2 hafta sonra, işe kabul edildim ve eğitim sürecim başlamış oldu. Artık bir ' Beyaz Yaka' adayıydım.
    Eğitim sürecinin ayrıntılarına girmeyeceğim sevgili okur ama süreçle ilgili söylemek istediğim bir kaç şey var. Öncelikle bir yönetici adayı olarak yönetici olmakla ilgili hiç bir şey öğrenmediğimi söyleyebilirim. Sonralıkla, bir yönetici adayı olarak yönetmem gereken kişilerden gram haz etmediğimi öğrendim ( hayır hazzetmek zorunda olmadığım biliyorum ama demek istediğimi şimdi daha iyi anlayacaksın sevgili okur). Çalışma arkadaşlarımın hepsi ( bakınız hepsi diyorum; bir kısmı ya da büyük bir kısmı falan değil ) benden yaşça küçükler ve ergenler. Evet; ergen. Bildiğiniz ergen. Hem yaş olarak hem zihin olarak ergen. Hani şu...
    Tamam tamam uzatmayacağım; anladın derdimi sevgili okur. Hizmet sektöründe ergenlerle çalışmak; benim gibi sıfır pedagoji bilgisine sahip, halihazırda insanlardan uzak kalmış ve kendi dertleriyle yeterince meşgul olan biri için tam anlamıyla bir cehennem. Düşün ki ben yayın yaparken yayınlarıma gelen yaşça küçük ve terbiye seviyesi de bir o kadar yerlerde olan izleyicileri baya baya yayınından kovan bir yayıncıydım. Katlanamıyorum sevgili okur, vallahi katlanamıyorum. Diyorum ki kendi kendime, ' Ulan çocuk yetiştirmek isteseydim ya öğretmen olurdum ya da çocuk yapardım. Bunlarla mı uğraşıcam?'
    Şimdi diyeceksin ki, " E Gabriel o zaman git istediğin gibi bir iş bul; elinden tutan mı var?" 
    Valla haklısın sevgili okur; ben de öyle düşünüyorum... Da... Eğer seninle aynı ülkede yaşıyorsak; muhtemelen şartların farkındasındır. O kadar çok üniversite mezunumuz oldu ki; artık 3 4 üniversite bitirip, bitirdiğin bölümle ilgili kurslardan 5-7 sertifika falan alıp, en az 3 dili neredeyse ana dilin gibi konuşmuyorsan, hayatını tek başına idame ettirebileceğin bir iş bulamıyorsun. O yüzden benim de seçeneklerim ne yazık ki bir miktar kısıtlı. 
    Yani anlayacağın sevgili okur; bu konuyla ilgili bir çözüm bulamıyorum. İşi bıraksam, hayat yürümüyor; işe devam etsem, hayat zaten benim için yürüyor diyemiyorum. Bebek bakıcılığı yaparken iş yapmak cidden zormuş... ( çalışan annelerin ellerinden öpüyor ve saygıyla önlerinde eğiliyorum; hakkınız ödenmez)
    Bu arada; yayınlara beklerim sevgili okur; gelir ne kadar kötü oyun oynadığımı izlersin. İki sohbet falan ederiz. Aklıma geldi, öyle yazayım dedim laf arasında...
    Neyse sevgili okur, kafanı iyi ütüledim yine. Bi konu daha var; onun hakkında da yazacağım. O yüzden bu yazımı burada noktalıyorum. 

Bu arada; doğum günüm de yaklaştı bak. Yaparsın bi şeyler, hadi hadi yaparsın sen...  Haydin görüşürük...