6 Şubat 2021 Cumartesi

Acaba yeşil çaydan mı?

 Sevgili okur konuşmamız lazım. Aklımda yine bir sürü şey var ve beynim patlamadan bir kısmını boşaltmam lazım. Dinleyesin varsa anlatasım var haberin olsun. 
 Şimdi malum ben İstanbul'a döneli epey bir vakit oldu sevgili okur ( son yazımın tarihine bakıp küfredebilirsin). Neden yazmadın hiç bir şey dersen ( ki dersin, hakkındır), o konu biraz karışık. Yok yalan söylüyorum aslında değil. Tamamen yazıp yazıp silmekten kaynaklanıyor ki bunu çok çok çok fazla sefer yaptım tahmin edemezsin. Hatta bak şu an arşivde tamamlanıp yayınlanmayı bekleyen bir hikaye bile var. Bitirip yayınlayacağım illa ki. Yani; illa ki. Neyse dur o başka bir konu.
 Şimdi sevgili okurcum ben sana aşk hayatımdan hiç bahsetmedim di mi? Çünkü pek sevmem bu konuları konuşmayı. Daha doğrusu konuşulacak şeyler değildir genelde çünkü hep saçma sapan şeyler yaşıyor olurum. Ama bu sefer sana son ilişkimden biraz bahsetmek istiyorum çünkü kafam çok ciddi karışmış durumda. Bekle bak anlatıyorum.
 Sevgili okur hani bazı uygulamalar var biliyor musun? Biliyorum kullanmıyorsun sen onları ama hani haberin vardır. Heh işte ben o uygulamalardan bir tanesini senelerdir kullanıyorum. İnsanların konuşmak istedikleri insana hiç bir kişisel bilgilerini verme zorunluluğu olmayan bir sohbet uygulaması kullanıyorum. Diyeceksin ki bu dümdüz flörtleşme uygulaması. Tam olarak öyle değil sevgili okur; bu aslında ilk zamanlarında seviyeli ( bakma öyle ciddiyim) sohbetlerin döndüğü, insanların içlerini herhangi bir tehlike hissetmeksizin birilerine dökebildiği tatlış bir uygulamaydı. Bak demiyorum ki buradan tanışan insanlar hiç birbiriyle sevişmiyorlardı. İlla ki o da oluyordu ama amaç poponu memeni pipini gösterip hadi gel sevişelim demek değildi.
 Neyse uzatmayayım; son zamanlarda bu durum değişmişti bu güzel uygulamada. Kaslı kaslı insanlar popolu memeli diğer insanlara çük fotoğrafları atmaya, popolu memeli insanlar da kaslı kaslı insanlardan çük fotoğrafı istemeye başlamıştı. Ben de çekirdeğimi çayımı almış uzaktan uzaktan bu kaslı memeli insanların birbirine kur yapmalarını bir belgesel edasıyla izlemeye başlamıştım. Bir kaç tanesi bana da bulaşmıştı tabii ( bkz. kavgayla hiç alakası yokken yumruk yiyen dayı sendromu) ama ben tüm ciddiyetimle USC çarşınıza pazar versin diyip kendilerini kulvarlarına yollamıştım. Sonra ne oldu sevgili okur biliyor musun? Tabii ki biliyorsun. Bu bahsettiğim insanlarla hiç alakası olmayan benim gibi kenarda oturmuş çekirdeğini çitleyen biriyle tanıştım. Üstlerine çekirdek kabuklarını atarken bir taraftan da birbirimizle sohbet ediyorduk. Sohbet hoş geldi. Dedik ki başka bir yere gidelim burası çok gürültülü.
 Başbaşa kalabileceğimiz bir yere geçtik sevgili okur ve sohbet muhabbet efenime söyleyeyim kedi fotoğrafları göstermece falan gırla; nasıl eğleniyoruz ama! Sonra dedik ki biz güzel olduk böyle. Ara sıra bir araya gelelim. Zamanımızı beraber geçirelim, güzel de geçiyor çünkü. 
 Ve bir süre sonra öyle yapmaya başladık. Beraber yine çekirdeğimizi çitledik; yine kedilerimizin fotoğraflarını birbirimize gösterdik, beraber eğlenebileceğimiz başka şeyler bulduk onlarla da çok eğlendik.
 Bak inanmazsın; ben ilk defa annem dışında birine içimden gelerek çiçek aldım. Ki bilirsin sevgili okur; bu konularda çok odunumdur. Cidden içimden bir şey yapmak gelmezse yapmam. Ama bu sefer baya baya içimden gelmişti ve iyi ki de gelmiş sevgili okur çünkü yaşadığı mutluluk beni daha çok mutlu etmişti. İlk defa biri ona çiçek almış çünkü. Düşünsene; ilk kez dondurma yediğin zamanı, ya da ne bileyim ilk bisikletinin alındığı zamanı. Aynı öyle bir ifade vardı yüzünde. Yanaklarını ısırıcam sevimliliğe bak!
 Öhöm! Şey, neyse sevgili okur konuya döneyim. ( Ne var sevgili okur ya ben de yaşlanıyorum artık. Duygularımı daha çok belli etmeye başladım ne yapayım?) 
 Tam olarak ne kadar zaman olduğunu söyleyemem sevgili okur ama güzel bir süre bu güzel zamanlar devam etti. Ta ki sanırım ben eski korkularıma tekrar kapılmaya başlayana dek.
 Eski tecrübelerim bana her zaman temkinli olmam gerektiğini öğretti sevgili okur; çünkü ben pek belli etmesem de çok fena yıkılabiliyorum. Baya böyle gökdelen gibi, en alttan dinamiti patlatmışsın gibi; her yere parçalarımı dağıta dağıta yıkılabiliyorum. Ve toplamak çok zor oluyor ( 15 yılın 5 yılı toplamaya gitmiştir öyle düşün. İlk ilişkimden itibaren diyorum canım 15 yaşında değilim yanlış anlama). O yüzden tedbiri elden bırakmadan insanları sevmeyi öğrenmeye çalışıyordum sevgili okur. Fakat bu her zaman olması gerektiği gibi olmuyor. Bazen karşındaki ne yaşadığını ya da ne yaptığını anlayamayabiliyor. Çok normal biliyorum, herkes aynı şeyleri yaşamıyor tabii; ama işte insan önce kendine bakıyor ya. Ben sanırım o noktada patlıyorum biraz. Hem karşımdakine hiç bir şey anlatmıyorum, hem bu saçma sapanlığı yaşıyorum. Dur yine dağıldı konu. Toparlıyorum.
 Sevgili okur biz bir süre bu güzel insanla yoğun bir şekilde bir araya geldik. Özel bir zamandı. Tabii çekirdeklerimizi aldık çayımızı hazırladık bütün beraber keyif aldığımız diğer şeyleri de yanımızda getirdik. Her şey gayet güzeldi. Hele o çay! Kokusu hala burnumda bak.
 Fakat bu süreçte bir şeyler oldu sevgili okur. Oturmayan şeyler vardı. Sanki artık sohbetimden keyif almıyormuş gibi hissetmeye başladım. Sanki benimle çay içmek o kadar da güzel değildi onun için artık. Sanki sıkılmıştı. Kafası başka yerde gibiydi. Nen var kuzum diye soramadım sevgili okur çünkü sanırım alacağım cevaptan korktum. Biliyorum salakça bir şeydi ama göz görmezse gönül katlanır derler ya, öyle naif bir çabam vardı sanırım, soramadım. 
 Peki sonra ne oldu sevgili okur? Sonra çekirdekler bitti. Çay tükendi. Ve sandalyelerimizi alıp sırt sırta çevirip oturduk. Öylece duruyorduk ikimiz de. Konuşmuyorduk. Birbirimize bakmıyorduk. Sadece duruyorduk. Aklından neler geçtiğine dair en ufak bir fikrim yoktu ama deli gibi de merak ediyordum.
 Sonra bekledim. Biraz daha bekledim. Acaba ne kadar beklemeliyim diye düşündüm. Çünkü beklemekten sıkılmıştım biraz. Çayım bitmişti, onun da çayı soğumuştu ve çayları tazelemek istiyordum.
 Bir noktada dayanamadım sevgili okur. Başımı omzumun üstünden çevirip kısık sesle " Çay ister misin" dedim. Bilmiyorum dedi. "Peki ne istersin" dedim. "Sanırım benim canım sıkıldı. Gitmek istiyorum" dedi. " Tamam o zaman" dedim. Kalktım çay koymaya gittim. Bardağımı doldurdum. Geri döndüğümde sandalyemi tek başına kalmış halde buldum. Ben de sandalyemi çevirdim. çayımı yudumlamaya devam ettim. 
 Aradan biraz zaman geçti sevgili okur. Şimdi o zamandayız. Ve ben hala sandalyemde oturmuş çayımı içiyorum. Ne düşünüyorsun dersen, acaba yeşil çayı mı sevmedi diye düşüyorum. Bilseydim siyah çay yapardım. 
Yani böyle bir şey geçti başımdan sevgili okur. Tam olarak neden gittiğini, nereye gittiğini hiç bilmiyorum. Öğrenebilir miyim onu da bilmiyorum. Ha öğrenmeli miyim? Bilmiyorum. Kafam karışık dedim ya sevgili okur. Hep bu sorular yüzünden. Öyle ortada kalmış gibi hissediyorum kendimi.
 Ama yeşil çay güzel bence. Tomurcuk da olur. Mis gibi de kokar. Ya bak yine aklıma geldi!