19 Aralık 2011 Pazartesi

Teşekkürler...

  Öncelikle 18 Aralık 2011 saat 00:01'den itibaren doğumumu kutlayanlara teşekkür ederim. Ama esas teşekkürü annemi kutlayanlara ediyorum. Çünkü mesele benim doğabilitem değil; annemin bilmem ne kadar karnında taşıyıp sağlıklı doğurmuş ve bakabilmiş olması. Ama benim tartışmak istediğim başka bir konu var...
  Bundan bilmem kaç sene önce iki insanın aşka gelip sevişmesi sonucunda dünyaya geldik hepimiz. Ben bunun için kutlanmayı kabul etmiyorum arkadaş! Bir kere; ben mi karar verdim dünyaya gelmeye? Olay anında ben de mi ordaydım? Herhangi bir katkım oldu mu?
  Hepsinin cevabı hepimiz için hayır; değim mi? Aranızda 'Evet' diyen varsa uyandırayım; sen peygambersin, haberin yok.
  Konuyu bağlamak istediğim yer başka aslında. Fazla uzatasım yok. O yüzden doğrudan söyleyeceğim; 'Özgür İrade' diye bir şey duydunuz mu hiç? Hah; işte, an itibariyle özgür iradenin mantığını kırmış bulunuyorum. Şöyle ki; hiç birimiz 'Özgür İrade'mizle dünyaya gelmedik ve hiç birimiz 'Özgür İrade'mize göre hareket etmiyoruz. O yüzden de aslında hiç birimiz 'Özgür' değiliz; taa ki 'Ekonomik Özgürlük'ümüzü kazanıp, paramızı kafamıza göre harcayana kadar. Ama bok varmış gibi, evlenip çocuk yaparak bu durumu da ortadan kaldırıyoruz; hem de toplamda 3 dakikalık zevk için... Yani hayatımızın en fazla 3 yılını 'Özgür' yaşıyoruz.
  Biliyorum kimsenin hoşuna giden şeyler değil bunlar ama birinin hatırlatması gerektiğini düşündüm ve günah keçisi oldum.
 Hepinizi seviyorum... Özgür bir yaşam için; evlenmemeyi seçin...

7 Aralık 2011 Çarşamba

İntihar...

  Bu ara herkes intihar edeceğini söylüyor. Cidden merak edip araştırdım demek isterdim ama hiç öyle bir araştırmaya girişmedim; neden herkes bunu düşünüyor diye. Ama aklıma bir şey geldi; belki intiharı, az çok nedenlerini, yöntemleri ve sonuçlarını yazarsam, karar verme sürecini mantıksallaştırabilir ve hızlandırabilirim.
  O zaman başlayalım; intihar nedir? İntihar; kısaca, kendini öldürmektir. Dünya ile tek bağlantımız olan bedenimize zarar vermek sureti ile vücudun doğal işlevlerini gerçekleştirmesini engellemek amacıyla sisteme müdahale etmektir ( devrimci kardeşlerim; sizin anladığınız gibi bir sistem müdahalesi değil bu; üzgünüm).
  Dallanıp budaklandırmaya gerek yok; temel olarak intiharın ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Peki neden kişi intihar etme kararı alır?
  En belirgin sebep; kişinin dengeli zihin yapısını kaybetmesidir. Örneğin; boşanma, aldatılma, sevilen bir kişinin ölümü gibi büyük travmaların yanında; sevgiliden ayrılma, dersten düşük not alma, oda cezası alma gibi tırt sebeplerden de bu zihin yapısı bozulabilir. Travma ile sonucun orantısı; insanın karakterinin gücü ile orantılıdır. Örneklemek gerekirse, annesinin trafik kazası geçirişine şahit olan, güçlü karakter sahibi kişi intihara meyil etmeyi düşünse de uygulamazken; dersten düşük not alan zayıf karakterli kişi bunu düşünmekle kalmaz, uygulamaya geçer.
  Peki travmanın büyüklüğü neye göre hesaplanır? Bunun için kesin ölçütler olmamakla birlikte; sosyal çevrenin ve yetiştirilme tarzının durumu kişisel ölçütleri belirler. Örneklemek gerekirse; zorla kendinden yaşça çok büyük bir erkekle evlendirilen bir kız çocuğunun içinde bulunduğu duruma ve aile baskılarına dayanamaması sonucu intihar etmesi, çoğu kişinin yadırgamayacağı bir olaydır. Başka bir örnek ile, aldatılan bir kadının intihar etmesi çoğu kişi tarafından yadırganabilecek bir eylemdir.
  Zihin yapısının bozulması durumunda kişinin karar verme yetisindeki dengesizlik göz önüne alındığında, mantıklı düşünce bu kişilerden beklenebilecek son şeydir. Ancak bu yeti; yine kişinin karakterinin gücüyle doğru orantılı olarak gözlenebilir.
  İntihar etmek genel olarak acılı yöntemler gerektirmektedir. Ancak olayın sonucu düşünülerek, yöntemlerin yaşatacağı acı faktörü göz ardı edilir.
  İntihar için kullanılan yöntemlere örnek vermek gerekirse; en yaygın olanları, aşırı dozda ilaç tüketimi, bileklerin kesilmesi, tabanca ile beyine ya da kalbe sıkılan tek kurşun, yüksek bir noktadan serbest dalış, tavana ya da yüksek bir yere bağlı ilmeği boynuna geçirmek sureti ile kendini asmaktır. Daha yaratıcı yöntemlerle intihar edenler de mevcuttur tabi ancak temel yöntemler bunlardır.
  İntihar anında yaşananları tam olarak açıklamam mümkün değil. Ancak yaklaşık olarak, sancılı karar süreci, yaşananların flashback ( hızlıca gözünüzün önüne gelmesi diyelim) şeklinde hatırlanması, sonrasında kararın verilmesi ve yöntemin uygulanması, yönteme göre acı çekilmesi, verilen karardan pişmanlık duyulması ve sonrasında derin bir boşluk olduğu söylenebilir.
  Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama, yukarıda ' verilen karardan pişmanlık duyulması' diye bir parça var. Bu duygu hiç bir zaman değişmez. İster inanın ister inanmayın; intihar eden herkes yaptığı şeyden pişmanlık duyarak dünyadan ayrılır. Çünkü son noktaya geldiğinizde, arkanızda bıraktığınız insanları ve bir sürü potansiyele sahip koca bir hayatı hatırlarsınız.
  Arkanızda kalan insanlar konusuna açıklık getirmek gerekirse; size değer veren kişiler intihar haberinizi aldıktan sonra tarifsiz acılar yaşayacakları bir döneme girerler. Bir süre sizi, çevrenizdekileri ve  tabi ki kendilerini sorgularlar. Bazıları başvurduğunuz yönteme başvurmak isteyecektir. Bazıları kabullenme sürecine gireceklerdir. Sonrasında hayatlarına kaldıkları yerden devam edecek, ama sizi hep akıllarında tutacaklardır.
  Samimiyetinizin çok olmadığı kişiler, haberi aldıklarında tabi ki üzüleceklerdir. Ancak tepkileri diğerleri kadar büyük olmayacaktır; kısa bir yas döneminden sonra hayatlarına kaldıkları yerden devam edeceklerdir.
  Hayatın sahip olduğu potansiyeli görebilmek yetenek işidir. Maddi olarak sınırsız imkanlara sahip olmayabilirsiniz; ama hayatın size sunabileceği, düşündüğünüzden çok daha fazla şey mevcut. 25 yıldır fakir bir hayat sürmenizi izleyen hayat, bir anda zenginliğin kapılarını açabilir. Mutluluğu hiç tatmadığınızı düşündüğünüz bir anda, hayatınızın aşkıyla tanışabilirsiniz. O güne kadar hiç görmediğiniz güzellikleri görebilir, hiç tecrübe etmediğiniz mutlulukları ve zevkleri tecrübe edebilirsiniz.
  Bunların yanında, şimdiye kadar yaşadığınız acılardan sıkıntılardan çok daha büyüklerini de yaşamak zorunda kalabilirsiniz. Ama işin esprisi de burada zaten; hayat kocaman bir kumarhanedir. Bazen oyunu siz seçersiniz; bazen de zorla oyun masasına oturtulursunuz. Ama masaya oturduğunuz anda, oyunu kazanıp kaybetmek sizin yeteneğinize bağlıdır. ( kasa her zaman kazanır diyenleri duyar gibiyim; hatırlatayım, hayatın sizden bir şey kazanmaya ihtiyacı yoktur...).
  Bu kumarhaneye kendi isteğinizle giremezsiniz ama çıkabilirsiniz. İşin pis tarafı, çıkarsanız bir daha giremezsiniz.
  Şimdi düşünün; kumarhaneyi terk edecek kadar korkak mısınız, yoksa oyunu bitirecek kadar yürekli misiniz? Kararınızı verebilmek artık daha kolay olacaktır...

4 Aralık 2011 Pazar

Teşekkürler kişiliğim...

  Son bir görevim kalmıştı; onu da hallettim. Artık içim rahat. Aslına bakarsanız kendimi arınmış hissediyorum.
  Bir genelleme yapalım; bir insana karşı aşk, sevgi, nefret, öfke yani her hangi bir duygu hissediyorsanız, onu aklınızdan çıkarmış sayılmazsınız. Ondan nefret bile ediyor olsanız, sonuçta onu aklınızda tutuyorsunuz demektir. İşte benim arınmamı sağlayan şey; o öfkemi ve o büyük nefretimi tamamen kenara atabilmiş olmam. Hani vardı ya, 'O'; işte artık ona karşı hiç bir şey hissetmiyor olmam.
  Bir kaç gün öncesine kadar, saygımı yitirdiğimi fark etmiştim. Açıkçası içimde öfke ve nefret de vardı. Bir sebepten bir araya gelmek zorunda kaldık tekrar. İçimde korku vardı; kendimden emin olamamanın korkusu. Yanlış anlamayın sevgili okurlar; korkum duygularım bazında değil, hareketler bazındaydı. Yani yapabileceklerimden çekiniyordum. Ama korkularım yersizmiş; kendi çapımda sağlam olduğunu düşündüğüm kişiliğim beni yarı yolda bırakmadı. Adabımla gittim; adabımla oturdum, sohbet ettim ve evime döndüm. Gerektiği kadar konuştum, gerektiği kadar baktım, gerektiği kadar sustum.
  Onca zaman sonra ilk defa kendimle gurur duydum. Teşekkür ederim kişiliğim; beni hiç yarı yolda bırakma. Bu hayatta sana çok ihtiyacım var...