11 Şubat 2014 Salı

Safir

  "... 8. gün. Babamın beni yemek olarak görmeye başlamasının üstünden tam 7 gün geçti. Neden baş ucumda bıçak durduğunu hep merak ederdi. Bu şekilde öğrenmek zorunda kalmasına üzülmedim diyemem. Ama yapacak bir şey yok; ya av olursun ya da avcı...
  Ben Safir; kaydı bitiriyorum"
  Askerden döndükten sonra kafayı yediğimi sanıyorlardı. 9 katlı bir binanın çatı katında babamla beraber kalıyordum. Yakınlardaki en yüksek binada bir insanın başına ne gelebilir ki? Bu kadar silaha, cehpaneye ne gerek var? Tabii, kimse kıyametin bu kadar yakında olacağını tahmin edemezdi. Hele de kıyametin en yakınları aracılığıyla geleceğini...
  Yanımdaki sehpada duran kahvemden bir yudum aldım. AWP'min dürbününü açtım ve karşı sokağın girişini gözlemeye başladım. Evet! Günün ilk hedefi yaklaşıyor! Sakin kızım... Evet; o güzel, sulu ete doğru ilerle... Korkacak bir şey yok. Yemeğin seni bekliyor...

  BAM!

Zaten insanları seven bir adam değildim. Ama zombiler? Nefret edilecek daha çok şeyin ortaya çıkması kadar eğlenceli bir şey olabilir mi? Bütün gün beyinsiz yaratıkları avlamak! Tanrım; cenneti ayağıma serdiğin için teşekkür ederim!
  Öğle yemeği zamanı! Karnım iyice acıkmaya başladı. Mutfağa gidip kendime güzel bir ziyafet hazırlamalıyım. Sabah avım için kendimi konserve tavukla ödüllendirebilirim! Bakalım dolapta neler kalmış? Barbunya; yaprak sarma, ton balığı... Konserve tavuk? Lan! Konserve tavuğum bitmiş olamaz! Anlaşıldı; yine alış verişe çıkma zamanı geldi...
 Silah dolabımın - gardrobum demek daha doğru olur sanırım - kapısını açtım. G3'ümü omzuma taktım ve 2 yedek şarjörünü çantama koydum. Tabii ki Desert Eagle'larım olmadan sokağa çıkacak değilim! Onları da silah askılıklarıyla beraber yanıma alacağım. 2'şer yedek şarjör sanırım yeterli olur. Sonuçta dünyayı kurtarmaya gitmiyorum. 2 el bombası, sırt çantam ve rambo bıçağımı da aldıktan sonra; alış verişe çıkmaya hazırım. Hadi gidelim!
  9. katta yaşamanın kendine has zorlukları var. İlk olarak; elektrikler olmayınca asansör lüksünüz kalmıyor. Merdivenler inerken güzel olabilir ama yukarı çıkmak benim için bile bir işkence! Neyse ki , bazı komşularım   -istemeyerek de olsa - bana kapılarını açtılar ve evlerini sığınak olarak kullanmama izin verdiler. 3 katta bir; içi silah dolu daireleri kendime hazırladım. Her hangi bir terslik olursa; kimse bana ulaşamaz. Belki de ulaşır; benim de eğlenmeye ihtiyacım var, değil mi?
  Zemin kata hızlı adımlarla indim. Orada biraz dinlenmem gerekti. Sanırım yaşlanıyorum; merdiven inmek bu kadar yorucu olmamalıydı. Apartmanın kapısına yaptığım özel kilitleri ve bubi tuzaklarını özenle kaldırdım. Dışarıya şöyle bir göz gezdirdim. Tuzaklarıma takılan hiç zombi yok. Etrafta başka bir şey de görünmüyor. Anlaşılan sıkıcı bir alış veriş günü olacak...
  Kapıyı arkamdan kapatıp kapının yanında duran demir çubuğu parmaklıklardan geçirdim. En azından ben dönene kadar hiç bir zombi buraya giremez.
   Böyle bir ortamda araçsız dışarı çıkmak benim için fazla delice olurdu. Bu yüzden; olay patlak verdikten iki gün sonra 5. kattaki komşumun 2005 model Wrangler'ına el koydum. Eğer elinizin altında bir tank yoksa, kullanabileceğiniz en iyi araç budur.
  Süpermarkete doğru yola koyuldum. Yolda yanlışlıkla bir kaç zombi ezdim. Durup özür dilese miydim acaba? Neyse artık; dönüşte bir daha ezerim, ödeşiriz...
  Süpermarkete ulaşmama 100 metre kalmıştı ki; uzun zamandır gördüğüm en kalabalık zombi ordusuyla karşılaştım. Ama garip bir şekilde hepsi tek bir yöne doğru koşturuyordu. Anlaşılan kendilerine yeni bir av bulmuşlardı. 'Şansın bol olsun dostum... Gerçi; buradan bakınca, pek de şansın varmış gibi görünmüyor...'
  Ön kapıdan girmeye çalışıp dikkatlerini üstüme çekme riskini alamazdım. Daha önce keşfettiğim mal kabul girişinin dış kapısında aracı durdurdum. Sürgülü demir kapının kilidini açtım; içeri girdim ve kapıyı arkamdan kapattım. Mal kabul kapısına asıldım. İğrenç bir viyaklama sesiyle ardına kadar açıldı. Neyse ki ortalıkta hiç zombi yoktu. Şu an eğlenmek için hiç zamanım yok.
  Geniş depodan geçip reyonların olduğu kısma geçtim. Tam konservelerin olduğu koridora gireceğim sırada yere düşen bir konservenin sesini duydum. Lanet olsun! Buraya girmiş olamazlar! Ön kapıda kovaladıkları pislik yüzünden olmalı. Eğer onlar öldürmediyse; o herifi bulup kendi ellerimle geberticem!
  Rambo bıçağımı kılıfından çıkardım. Sayıları ne kadar olursa olsun; tabanca kullanıp hepsinin dikkatini üstüme çekme riskini alamazdım. Eğildim ve yavaşça konserve reyonunun köşesine kadar ilerledim. Köşeden koridora baktım. İki zombi yere oturmuş; bir şeyler yiyorlardı. Yavaşça yakınımda oturana doğru yaklaştım ve üstüne atladım.
  " Dur! Yapma!"