2 Temmuz 2012 Pazartesi

Koş!

  Bu daracık koridorda; tam karşımda, bana doğru sallana sallana gelen bir zombi vardı ve ne bok yiyeceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu...
  Normal şartlarda polisin elinden silahını almak suçtur. Ama şu durumda; hayatta kalma planımın en önemli parçalarından biri; önümdeki polis cesedinin elindeki tabancayı almaktı... Çömelmiş bir halde elimde tuttuğum sopayı cesede uzatmış halimi gözümün önüne getirdiğimde; yolun ortasında bir kamyon tarafından ezilmiş bir kediyi dürtükleyen, fazla meraklı bir çocuk gibi göründüğümü düşündüm. Ama karşımdaki kediciğin kalkıp beni kemirmeye başlama ihtimali vardı.
  Sopanın ucuyla silahı kendime doğru çekmeye çalışıyordum. Arkamda duran iki delikanlı; ellerindeki bıçaklara sıkı sıkı sarılmış beni izlerlerken, silahı cesedin elinden kurtarmıştım. Aceleyle silahı kendime doğru çektim. Silahı alıp ayağa kalktım ve arkamdakilere gülümsedim ama onlardan beklediğim tepki; korku dolu bakışlar değildi.
  Arkamı döndüğüm anda beyaz, ölü gözleriyle bana bakan polisle yüz yüze geldim. Aç bir kurt gibi gözlerini bana dikmiş; ' Isırmaya nereden başlasam?' diye düşünür gibi beni süzüyordu. Yavaşça iki adım geriye attım; Uzaklaştığımı fark eden polis bir anda bana doğru hamle yaptı. O an panikle silahı doğrulttum ve silah zombinin dişlerini kırıp ağzına saplandı. Refleks olarak tetiği çektim.
  Hayatında ilk kez bir insana silah çekmiş ve ateş etmiş biri olarak; o sahne asla gözümün önünden gitmeyecekti; horozun mermiye vuruşu, merminin namludan fırlayıp zombinin beynini parçalaması ve beyin parçalarıyla beraber kafasının arkasından dışarı çıkması... Hayatımın en yavaş yarım saniyesini yaşamıştım.
  Silah sesi şehrin sessizliğinde yankılanmayı henüz bitirmişti ki; yerde yatan bedenler hareketlenmeye başladı. Arkamdakilere baktım; " Hadi; koşun!"
  Silahı pantolonumun arkasına sıkıştırdım ve koşmaya başladım. Bütün caddede zombiler vardı ve bizi fark edenler peşimize takılıyordu. Yerde yatan cesetlerden uzak durmaya çalışıyordum. Dani ve Jack iki yanımda koşuyorlardı ve yanlardan bize yaklaşan zombileri uzak tutmaya çalışıyorlardı. Önümüze çıkan zombilerden uzak durmaya çalışıyorduk ama sayıları artmaya başlamıştı. Tabancayı kullanamazdım; daha çok zombinin dikkatini çekme riskini alamazdık,  köşeye sıkışamazdık.
  Caddenin sonuna ulaştığımızda, arkamızda küçük bir zombi ordusu vardı. Ana caddeye ulaşmıştık ama her yer zombi kaynıyordu. Süper markete sadece 50 metre kalmıştı ve yolumuzun üstünde en fazla 20 zombi vardı. "Başarabiliriz; beyler, siz süper markete girin. Ben dikkatlerini üstüme çekeceğim. Sonra onları atlatıp yanınıza gelirim." Her ne kadar planıma 2 saniye kadar karşı çıkmış olsalar da; elimizdeki tek plan buydu ve yapılabilecek en mantıklı şey bu gibi görünüyordu.
  Biraz ilerimizde bir karavan vardı; hemen ikisini karavana soktum ve kapıyı kilitlemelerini söyledim. İkisinin de bakışlarında umutsuzluk vardı; gülümsedim; " Benden bu kadar kolay kurtulamazsınız."
  Karavandan uzaklaştım ve bir dört yol ağzında durdum. Silahı havaya kaldırdım ve bir el ateş ettim. Bir anda bütün ölü gözler bana dönmüştü. O an; bunun pek de iyi bir plan olmadığını düşündüm. Sanırım gerçekten umudum kalmamıştı.
  Etrafıma baktım; zombi yoğunluğu en az olan sokağa doğru koşmaya başladım. Zombilerden sıyrılmak yeterince zor değilmiş gibi; arkamdaki ordu iyice büyümeye başlamıştı.
 Demir parmaklıklı bir apartman kapısına doğru koştum. Tabancayı çıkarıp kabzasıyla parmaklıkların arkasındaki camı kırdım ve elimi kilit diline doğru uzattım. Lanet olsun; kolumu kesmek zorundaydım değil mi? Kapıyı açtım; hemen içeri girdim ve kapıyı arkamdan kapattım. Dışarı baktığımda gördüğüm manzara; konser sonrası hayranlarının saldırısına uğrayan bir rock yıldızı gibi hissetmeme sebep olmuştu.
  Kapıya ulaşmışlardı ve parmaklıklar arasından kollarını sallaya sallaya bana ulaşmaya çalışıyorlardı.
  ' Üzgünüm çocuklar; bu gece için başka planlarım var.'
  Bu binadan kurtulmak zorundaydım. Ön kapı; çıkmak için bir seçenek olmadığına göre, acilen alternatif bir çıkış bulmalıydım. Apartmanın arka tarafına doğru gittim ama sadece daire kapıları vardı. 'Arka çıkış kapısı yok. Pekala; o zaman üst katlara bir göz atsam iyi olur. Yoksa vahşi hayranlarım iyice çıldırıp beni parçalayabilirler.'
  Ara katlarda durasım gelmedi; direk en üst kata çıktım. Ama o kadar kat boyunca karşıma hiç zombi çıkmaması garipti. En üst kata ulaştığımda açık bir kapı gördüm ve hemen içeri daldım. Kapıyı kapatıp sürgüyü çektim ve kapıya yaslandım. Bu kadar hareket fazla gelmiş olacak ki; bacaklarım tutmadı ve yere oturdum. Evet, biraz soluklanmalıydım. Ama neden kendi nefesim dışında bir nefes daha duyuyordum?
  Kafamı kaldırdım; koridorun sonunda gözlerini bana dikmiş bir zombi duruyordu. Sanırım beyinleri yeterince çalışmadığı için bir süre bu şekilde bakıp kavramaya çalışıyorlardı. Yoksa bu zombi çoktan üstüme doğru koşmaya başlamış olmalıydı.
  Bacağıma bağladığım bıçağı çıkardım ve ayağa kalktım. Tabanca kullanma riskini alamazdım. Zombi benimle dalga geçercesine kafasını yana eğdi ve yavaş yavaş bana doğru yürümeye başlamıştı.
  Bu daracık koridorda; tam karşımda, bana doğru sallana sallana gelen bir zombi vardı ve ne bok yiyeceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder