8 Ağustos 2012 Çarşamba

Kurtarıcı Melek

  Pencerelerden sızan güneş ışığı; koridorda görsel bir şölen yaratıyordu. Sanki cennet bugün, bu evi aydınlatmaya karar vermiş gibiydi. Ama bu şölen birazdan kan ve et parçalarıyla taciz edilecekti; zira, ya ben zombinin kafasını koparacaktım, ya da o etlerimi savura savura beni midesine indirecekti.
  Bir pazar alışverişinin bu kadar aksiyonlu geçeceği kimin aklına gelirdi ki? Altı üstü marketten biraz yiyecek alıp barınağımıza dönecektik. Şimdi ise, bir zombinin öğle yemeği olmak üzereydim.
  Panik anında insan mantıklı düşünme yetisini yitirmeye başlar. Verdiği kararları alelacele almak zorunda kalır ve genellikle aldığı karar hatalı olur. Her şeyden önce sakin olmak zorundaydım. İlk kural neydi; asla köşeye sıkışma. Kapının sürgüsünü açıp apartmanın içine dönecek kadar zamanım yoktu. Hem, apartmana dönmek istesem bile; o kadar patırtıdan sonra apartmandaki zombiler kata doluşmuş olabilirlerdi. Bir tanesi ile karşılaşmaktan çekinirken, onlarcasıyla karşılaşmak... Evet; bu seçenek elendi. Daha hızlı düşünmeliyim! Durum analizi; uzun bir koridor, sadece bir zombi, elimde bir bıçak. Avantajlı benim. Tek harekette bıçağı başına sokmam gerekiyor. En rahat neresinden sokabilirim? Göz yuvaları! Hem beyne yakın, hem de yumuşak. Karar verilmiştir; saldırma zamanı! 
  Bıçağı, ucu öne gelecek şekilde tuttum ve zombiye doğru koşmaya başladım. O an vücudumda dolaşan adrenalinden midir bilinmez; zaman yavaşlamış gibiydi. '300' filmindeki savaş sahnelerinden birindeydim sanki. Adımlarımı duyabiliyordum. Fazla sessiz... Kalp atışlarım... Son 3 adım... 
  Daha bıçağı savurmaya fırsat bulamamıştım ki, zombinin beyni başının sol tarafından fırladı ve duvara yapıştı. Silah sesi? İçerde biri daha mı vardı? Hayır; silah sesinin yankısı içeriden gelmemişti. Sağımdaki kapıdan odaya girdim. Pencerede bir mermi deliği vardı. Karşı binadan birileri vip'den gösterimi izliyordu anlaşılan.
  Hemen pencereye koştum. Esrarengiz koruyucu meleğimle tanışmaya can atıyordum. Karşı pencereden bana işaretler yapıyordu. Anladığım kadarıyla alt metin şunlardı; " Koridorun sonundaki odaya git, pencereyi aç ve yangın merdiveninden aşağı in." Hemen koridora koştum. Zombinin beyin parçaları duvarda kaymaya devam ediyordu. Koridorun sonundaki odaya girdim. Tam karşımdaki pencereyi açtım ve yangın merdivenine çıktım. Aşağıda hiç zombi görünmüyordu. Apartmanın yan bahçesi kısmen korunaklı durumdaydı. Hızlı adımlarla merdivenden aşağı indim.
  Apartmanın ön kapısı son bıraktığımda çılgın hayranlarımla doluydu. Tekrar onların arasına girme riskini almalı mıydım? Az önceki keskin atışından sonra, sanırım kurtarıcı meleğime güvenebilirdim.
  Apartmanın ön tarafına doğru yavaşça yürüdüm. Duvarın kenarından ön kapının olduğu tarafa baktım. Ortalıkta hiç zombi görünmüyordu. Sanırım başka bir şey dikkatlerini çekmişti. Silah sesi? Hassk! 
  Bahçe duvarından sokağa atladım ve karşı apartmana koştum. Apartman kapısı kilitliydi. Burada beklemek fazla riskli olurdu. Hemen saklanacak bir yer bulmak zorundaydım.
  Ümitsizlik duygusu etkisini göstermeye başlamıştı ki; apartman kapısının yanındaki pencere açıldı ve biri kafasını dışarı uzattı; " İçeri gir, geri zekalı!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder