9 Ağustos 2012 Perşembe

Kontes

  Sıcak kahve dolu bir fincan uzattı; " Al bakalım." Kahveden bir yudum aldım ve yanımda duran sehpaya koydum. " Anlat bakalım, geri zekalı dostum; o kadar zombi'yi bir araya toplamayı nasıl başardın?"
  " Ben... Sabah koşusuna çıkmıştım..." 
  " Hah haha! Tam bir geri zekalı! Gerçekten; ne bok yemeye dışarda dolanıyordun?" Karşımdaki koltuğa oturdu ve kendi fincanından bir yudum aldı.
  " Grubum için yemek aramaya çıkmıştık. İki arkadaşımı sokağın yukarısındaki süper markete yolladım. Onlara yol açabilmek için de etraftaki zombilerin dikkatini üstüme çektim."
  " Hayatın senin için pek de değerli değil anlaşılan. Peki belindeki tabanca neyin nesi? Su tabancası falan mı?"
  " Peşimde yeterince hayranım vardı. Daha fazlasını başıma toplamak istemedim. Peki, sen kimsin?"
  Yüzünü kapatan eşarbı çıkardı; " Sana adımı söylerdim ama; nasıl olsa unutacaksın. Sen bana Kontes desen yeter."
  " Hayatımı kurtaran birinin adını unutacağımı sanmıyorum, Kontes... Ben de..."
  " Kim olduğunu merak etmiyorum; kahveni iç, sonra evimi terk et."
  " Burada tek başına mı yaşıyorsun?"
  " Arkadaşların süper markette, değil mi? Bir an önce yanlarına gitsen iyi olur. Orada bulacakları şey, umduklarından biraz daha farklı olacak."
  " Nasıl yani?"
  " O kadar büyük bir yerde ne kadar zombi olabileceği hiç aklına gelmedi mi? En son gittiğimde içerisi cehennem karnavalı gibiydi. Arkadaşların yemek olmadılarsa, onları kurtarmak için çok zamanın kaldığını sanmıyorum." 
  Ayağa fırladım ve kapıya yöneldim. " Bu arada, burada uzun süre kalmayı planlamıyorum. Tekrar yardıma ihtiyacın olursa; beni buralarda bulamayabilirsin, geri zekalı."
  " Her şey için teşekkür ederim; Kontes. Brezilya kahvesi içmeyeli uzun zaman olmuştu." Şaşkınlıkla yüzüme baktı. Gülümsedim; "Eğer canın şarap içmek isterse, Petrus 1985 ikram edebilirim."
  " Uvv; şaraptan anlıyorsun."
  Masada duran kağıda baktım. Hemen yanındaki kalemi aldım ve bir şeyler karaladım. Sonra koşarak kapıdan çıktım.
  Jack ve Daniel'ın hala hayatta olduklarından şüpheliydim. Eğer Kontes'in dedikleri doğruysa, onları ölümlerine kendi ellerimle yollamıştım. Bu sorumluluğu alamazdım. Acele etmek zorundaydım.
  Süper markete doğru koşmaya başladım. Etrafta hiç zombi görünmüyordu. Süper markete ulaştığımda, ortalığın çok sessiz olduğunu fark ettim. Camlardan içeriyi görmeye çalışıyordum ancak; camlar boya gibi bir şeyle kaplanmıştı. Açık bir kapı ve ya içeri girebileceğim her hangi bir yol aradım ama her yer kapalı görünüyordu. 'Umarım o ikisi başarabilmişlerdir'.
 Süper marketin otomatik kapılarından birini açmaya çalıştım ama kilitli gibiydi. İşin ilginç tarafı, içerde hiç hareket görünmüyordu; ne zombi, ne de başka bir şey. Etrafıma bakındım; uzun, demirden bir sopa gözüme takıldı. Hemen sopayı yerden aldım ve otomatik kapının ortasındaki boşluğa soktum. Tüm gücümle asıldım ve kapıyı açtım. Karşımdaki manzara, gerçekten de bulmayı umduğumdan çok farklıydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder